Paylaş Bizimle

Hoşgeldiniz..


Lütfen Forumdan Daha Fazla Yararlana Bilmek İçin Arrow Kayıt Olunuz


Eğer Üye İseniz Giriş Yapınız Gösterdiğiniz İlgi İçin Teşekkür Ederiz..


Paylaş Bizimle..!!

Join the forum, it's quick and easy

Paylaş Bizimle

Hoşgeldiniz..


Lütfen Forumdan Daha Fazla Yararlana Bilmek İçin Arrow Kayıt Olunuz


Eğer Üye İseniz Giriş Yapınız Gösterdiğiniz İlgi İçin Teşekkür Ederiz..


Paylaş Bizimle..!!

Paylaş Bizimle

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Paylaş Bizimle

####..::HOŞ GELDİNİZ::..####


    Deftones Biyografi

    avatar
    Gadget
    ѕüρєя мσ∂єяαтöя
    ѕüρєя мσ∂єяαтöя


    Aktiflik :
    Deftones Biyografi Left_bar_bleue10 / 99910 / 999Deftones Biyografi Right_bar_bleue

    Mesaj Sayısı : 6
    : : Deftones Biyografi Uye
    PUAN :
    Deftones Biyografi Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Deftones Biyografi Right_bar_bleue

    MSJ PUAN :
    Deftones Biyografi Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Deftones Biyografi Right_bar_bleue

    Seviye :
    Deftones Biyografi Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Deftones Biyografi Right_bar_bleue

    Bağlılık :
    Deftones Biyografi Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Deftones Biyografi Right_bar_bleue

    REP GÜCÜ : 0
    Rep Puanı : 0
    Kayıt tarihi : 23/04/08

    paylas bizimle Deftones Biyografi

    Mesaj tarafından Gadget Çarş. Nis. 23, 2008 7:37 pm

    Deftones

    Golden State’in ortasında, San Francisco ve Reno, Nevada arasında Sacramento bulunur; California’nın en büyük şehri ve müzikal açıdan üretken bir bölge… Tabii Deftones’un bunda rolü büyüktür. Deftones’un çocukluktan beri birbirini tanıyan dört elemanı, Sacramento’nun sessiz sakin sokaklarında 4 yıl boyunca fırtınalar estirmiştir.
    “Sacramento muhteşem bir müzik şehri,” diyor gitarist Stephen Carpenter, “fakat kulüpler açısından son derece fakir. Sadece bir iyi kulüp var [the Cattle Club], ve onun dışında birkaç tane daha. Ama insanlar oralara fazla uğramıyor.” Fakat grubun kendi özgün müziğini yayacak bir yer olmaması onları caydırmadı. Aksine, yollara düştüler ve Bay Area, Reno, ve Los Angeles gibi yerlerde, Bad Brains, Korn, L7 ve Quicksand gibi gruplarla turlayak, hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi oluşturmaya başladılar. 4 yıl süren konserler ve yaptıkları işler sonucunda, işi demolardan Maverick’le bir albüm anlaşmasına kadar götürdüler.
    ”Yeni bir grupsanız ve diğer şehirlerde çalıyorsanız, kulüpleri size para vermeye ikna etmek zor –gruplar istedikleri yere gidip kendilerine şapka çıkarılmasını bekleyemezler,” diyor Carpenter, “Yani kimse bedavaya çalmaya bir şey demez ama işin içine yol masrafı girince bunu ödenmesini bekliyorsunuz.”
    Grubun “Nosebleed”, “Lifter” ve “7 Words gibi parçalarını içeren, Maverick debusu, ‘Adrenaline’, kararlılık, tutku, ve hüsranı ile tüyler ürpertici.
    Prodüktör Terry Date (White Zombie, Pantera, Soundgarden), stüdyoda parçaların çoğunu canlı kaydederek grubun dinamikliğini yakalıyor, fakat arkasındaki sert enerjiyi de göz ardı etmeyerek. 11 şarkı birbiri ardına son derece taze bir çeşitlilikle geliyor. Vokalist Chino Moreno’nun hırlayan ve çığlıkla son derece melodik vokalleri, “Root”ta ve sürpriz 11. parça “Fist”te (grubun eski demolarından birinde yer alıyor) kendini rahatça belli ederken, aynı melodik duygu bazen Stephen’ın doygun ve sert rifflerine doğru sürünüyor. “Bence sahip olduğumuz en iyi şey dinamikliğimiz,” diyor Chino, “Hiçbir zaman bir şeyden çok fazla yok, bu gerçekten sert bir şarkı ya da tamamen yavaş bir şarkı oldmadığı anlamına gelmiyor, her şarkı farklı kademeler içeriyor.” Şarkı sözlerinde ise genelde soyut konular işleniyor. Tıpkı etkilendikleri isimler gibi (Jane’s Addiction’dan Bad Brains’e ve Smashing Pumpkins’e kadar pek çok grup) onlar da uzun aralar vermiyorlar ve ilginin üzerlerinde kalmasını sağlıyorlar.
    Maverick’ten çıkan üçüncü albümleri “White Pony” ile beraber, Deftones, brütal olduğu kadar erotik, sakin olduğu kadar dinamik, merhametsiz olduğu kadar şefkatli, tutucu olduğu kadar da deneysel bir albüm ortaya çıkardı. White Pony duygusal bir yolculuk ve bundan kurtulabilenleri için harika ödüller vaat ediyor. “Sınırları şimdi öncekinden daha net görüyürum,” diyor Moreno, “İnsanların beyinleriyle oynamayı birkaç yıl önceye kıyasla daha iyi beceriyorum, kafanızı bozmakta şimdi daha iyiyim.”
    1995’te Deftones’u Adrenaline ile tanımıştık. Jilet gibi riffler, agresif vokallerin, öfkeyle yansımasıydı. Yarım milyon kopya satmasının yanında, sert müziğin yayılmasına da katkıda bulundu ve bu grubun bazı müzikal sınırlar içinde olmadığını ve gelenekse kaygılar taşımadığını gördük. Chino ise sözlerinde bir hikayeyi varolduğu biçimde anlatmak yerine imgelere, soyutsal anlatıma başvuruyor ve asıl hikayeyi sizin hayalgücünüze ve anlayışınıza bırakıyor. “7 Words” ün sözlerine bir bakalım. “Sen ve ben burada yalnızız, camın ucuna kadar dümdüz surat.”
    “Bazılarından bu şarkının onları nasıl etkilediğine ve rahatlattığına dair mektuplar aldım.” diyor Chino, “Çıkardıkları anlam benim hissettiklerimden tamamen farklıydı. Ama bunu asla onlara söylemedim.Eğer bir şey seni tamamen etkiliyorsa bu iyidir.”
    2 yıl süren onca toplanmış ev ve Arizona’daki büyük konserden sonra, grup “Around The Fur”ü çıkardı. Tamamen tutkuyla yapılmış olan albüm, ‘ıslıktan çığlığa’ numarasından çok daha öteye gitmişti. Gitarın yırtıcılığının sınırlarını ararken bir yandan da Gothic ya da New Wave ile flört ediyordu. Chino kendinden daha emin, sözleriyle ilgili başına musallat olanları daha iyi biçimde çevirebilecek durumdaydı. “Saçında hala kan var, ve ben de yılın çürüğüne sahibim ama onun uzun, şüpheli gözlerinde hala bir şeyler var” (Mascara).
    Rock ve alternatif radyoları, Be Quiet and Drive (Far Away)’i ve MTV de My Own Summer (Shove It)’ın klibini yayınladı. Bu biraz ürkünç bir klip. Grup yüzen kafeslerde denizin ortasında çalıyor ve aç köpekbalıkları etraflarında dönüp duruyor. Bunu takip eden sürede grup, Warped ve Ozzfest’i de kapsayan bir turneye çıktı. Araya nasıl sıkıştırdılarsa bir de Depeche Mode’un “To Have and To Hold” parçasını coverleyarak, tribute albümünde yer aldılar.
    1999’daki sevgililer gününde Black Sabbath’la çalarken, bir anda bütün ekipmanlarının çalındığını fark ettiler ve ödünç gitarlarla konseri tamamladılar. “Around The Fur” altın plak kazandı. Sonuç olarak Deftones, Sacramento’a dönerek “White Pony”yi oluşturacak olan aranjmanlara başladılar.
    Bu sırada, grubun hakim olduğu neo-hardcore soundu çabuk yayılmıştı ve birçok grup bu sound altında çıkış yaptı. Fakat Deftones asla kendini bir kalıp içinde görmedi. “Bundan hiç söz etmedik, yani bir Deftones Sound’u oluşturmaktan.” diyor basçı Chi Cheng. “Belirli bir sounda oturmak istemiyorduk ve belirli bir sounda oturmak iyi bir şey değildir. Bence bu yüzden albümlerimiz sürekli gelişiyor, çünkü o an hisstettiğimiz doğru olandır, ne yapmak zorunda olduğumuz değil.”
    Prodüktörlüğü Terry Date (grubun önceki albümlerinde de çalışan) ve Deftones’un beraber üstlendiği “White Pony”, Sausalito, California’nın efsanevi, Plant Kayıt Stüdyoları, ve Hollywood’daki Larrabee Sound’da kaydedildi. Süreç pek hızlı değildi, fakat sonuçlar, müzikal ve duygusal olarak inanılmazdı. Stephen’ın feryadı andıran gitarları buradan kainata kadar genişlerken, Chi’nin bası on tonluk bir örs gibi düşüyor, Abe davulları kendinden geçercesine çalıyor ve Frank Delgalo, tesis edilmiş seslerle manzarayı noktalarken Chino ise, gerçeküstü öfkeyi serbest bırakarak, kuşku ve özlem dolu kargosunu boşaltıyor.
    Sirenvari bir riffle açılıyor “Feiticeira” (“Brezilya’da okuduğum bir oyun şovuydu. Kazanırsan, ödül olarak sunucunun göbeğinden süt içiyordun. Her nasılsa değişim geçirerek kaçırılma hakkında yapay bir senaryoya dönüştü” diye açıklıyor Chino), ve siz uçucu, içsel bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Albümün içeriğinde, mermilerin bir kan çiğ dolusunu (“Elite”, öldürücü sevginin ılık bir taş levhası (Knife Prty), yüklselen ve rahat bir kapanış (Pink Maggit) ki aynı zamanda bulaşıcı , ilerleyen , geniş , ve klostrofobik olmayı becerebilen parçalar içeriyor.
    Tool frontman’i Maynard Keenan ile birlikte yazılan ve vokalleri ile katkıda bulunulan “Passenger”, yankıların ve göz kırpan notaların patlayıcı nakaratlarla noktalanmasının afrodizyak etkisi yaratan bir yolculuğu gibiydi.
    “Sana dünyayı dolaştıran bir kızın arabasında yolcu olmakla ilgili, edebi ve cinsel açıdan bir zaman kasırgası içinde…” diyor Chino, “Benim nerede bittiğimi ve Maynard’ın nerede girdiğini zorlukla söyleyebilirim.”
    Chino’nun soyutlamaları, öncekilerden daha zengin tabloları boyuyor. Sustuğunda ağzında yüzüyorlar, bağırdığında ise oradan uçuyorlar, ve iki durumda da zihninizin en ücra köşesini yüzeye çıkartıyorlar. “Rx Queen”de “Birlikte daha uzağa uçacağız, çünkü sen benim kızımsın. Ve beni soksan da önemli değil, aldırmam. Ay’da dinlenmek için duracağız ve bir ateş yakacağız.”
    Chino’nun meyadan okuyucu liriksel duyumunu bilen Chi soruyor “Bir şarkıyı dinleyip kelimesi kelimesine şarkıcının ne söylediğini anlamanın nesi güzeldir? İyi bir tablo ya da iyi bir kitap gibidir. Chino’ya hiçbir zaman neyin ne anlama geldiğini sormam. Benim için ne anlam taşıdığını bilmek isterim.”
    “White Pony”nin ortalarına doğru Deftones’un bugüne kadar yaptığı en güzel şey ile karşılaşacaksınız; “Teenager” adında bir şarkı. Dönüp duran loplardan, damlayan trip-hop beatlerinden, incelikle kopartılan gitardan oluşan şarkı, lise aşkının masumiyetinin nostaljisini yayn bir gecedeki yıldızlara benzer. Chino’nun sesi parçanın arasında sizi çok iyi şaşırtacak şekilde yüzer.
    “O zamanları böyle hatırlamayı seviyorum,” diyor Chino. “O zamanlar gerçekten derin bir nefes alabiliyordunuz. Dert etmeniz gereken tek şey ‘bu kız benden hoşlanıyor mu?’ olurdu.”
    “White Pony”nin trendlerle ya da pazarlama politikalarıyla hiçbir ilgisi yoktu, sadece beş adamın kalplerinin ve kafalarının onları götürdüğü yere gitmelerine olan bağlılıklarıydı. Deftones’un müziğe karşı sorgulanamaz bir tutkuları var ve bunun açık örneğini bu albümde görebiliyorsunuz. Eğer bu albümün her saniyesinde bu tutkuyu ve şiddeti hissedemiyorsanız, siz onarılamaz derecede duygusuzsunuz demektir.
    Adrenaline’in bir-iki yumruğundan, Aroun the Fur’e ve Grammy ödüllü, platinyum plak kazanan ve “Change (In the House of Flies)” gibi muhteşem bir single çıkarmış olan başarılı albümleri “White Pony”ye kadar Deftones, büyük bir sıçrama yapıyor ve grubu Amerika’dan Avrupa’ya ve Asya’ya oradan Güney Amerika’ya götüren 2 yıllık bir dünya turnesine çıkarıyor. “Olduğumuz yerde oturazmadık.” diye öne sürüyor Stephen, Deftones’un başlangıcında. “Yolda çok buhar yaptık ve bütün silindirleri çalıştırıyorduk. Bunu öyle kapatamazsın. Rahatlamayı ve normal insanlar gibi yaşamayı denedik, fakat olmuyordu. Nasıl olduğunu unutmuşuz.” “Üç ay boyunca öyle yaşadık,” diye devam ediyor Chino, “sonra sıkıldık ve tekrar bir araya gelerek parçalar yazmaya başladık, ve The Spot’ta takılmaya başladık, kendimiz için inşa ettiğiniz bir prova stüdyosu. Ve anında bir şeyler üzerinde olduğumuzu anladık.” “Doğal olarak çıkıverdi” diye atılıyor Abe, “Stüdyoda çalmak bizimi için konsede çalmanın bir uzantısı. Aynı odaklanma ve enerjiye sahibiz ve aramızda ne olursa olsun aynı şekilde parti yapıyoruz. White Pony’yi yapalı üç yıl oldu ve onu takip etme konusunda üzerimizde çok baskı var. Biz bu saçmalığı görmezden geliyoruz. Doğru zamanı hepimiz biliyorduk.” 2002’nin yazı geldiğinde, bu kesinlikle doğru zamandı. Grubun müziği, çok iyi ayarlanan turne tarihleri sayesinde –ki onları daima odaklanmış ve zinde tutuyordu- çok yeni bir seviyeye gelmişti. “Bizim hayatımız bu” diye atılıyor Stephen. “Biz bir grubuz. Beraber uyuyoruz, yiyoruz, içiyoruz ve aklınıza gelecek bütün şeyleri grup olarak yapıyoruz. Başka bir yol bilmiyoruz.” Bu tüm dünyadaki fanlar için de ortak bir bağdı. “Nereye giderseniz gidin insanlar hep aynı” diyor Chino, “ve müzik de her dilde aynı. Nerede çalarsak çalalım size insanların bize gösterdiği reaksiyona şaşırdığımı söylemem gerekirdi. Fakat şaşırmadık. Her yerde olay aynıydı. Sadece farklı yönlere gidiyorlardı.” Bu yönler doğal olarak grubu evlerine, Sacramento’ya geri götürdü. “Altı ay kadar yatmayı düşündük” diye açıklıyor Chino, “fakat müzik akmaya devam etti. Tek yapabildiğimiz buna izin vermek oldu. ‘Anladı ki kaynak bizdeydi,” diye ekliyor Stephen, “ve daha tükenmemiştik. Tek yapmamız gereken, anı yakalayıp, önümüzde olana odaklanmak ve sahip olduğumuz her şeyi vermekti.” “Kendimizin önüne geçmek için çok çalışmak zorundaydık,” diye katılıyor Chino, ve prodüktör Terry Date’in bütün grubun müziğinin bütün kontrolünü elinde tuttuğunu ekliyor. Sonuç, “Deftones”. Deftones’un orijinal soundunun bir sonraki boyutu olarak tanımlanabilecek bir albüm. “Needles & Pins” gibi öne çıkan, “Deathblow” gibi karanlık ve için için yanan, “Battle-Axe” gibi keskin, ve melodik ilk single “Minerva” gibi parçaları içeriyor. “Deftones”, grubu konserlerden alıp stüdyodan geçirerek kulağınıza sokuyor.

      Forum Saati Paz Mayıs 12, 2024 1:49 am